Şiir




 Karanlık odalar


 


 


Boğuk bir aşk çağı şimdi yaşadığımız


yüreğim çırpınıyor ikide bir


mahzendeki sığınak gibi karanlık odalar


uzaklardaki o kenti düşünüyorum


bir dost kapımı çalıyor


hatır sormak için gelmiş karlı dağlardan


baş ucumda dindirilemeyen kuşkularım


hatır soruyor bana bu dost


elinde geyik boynuzundan armağan


belki biter bu özlem, kırılır kadehler


belki bizim için de bir dua okuyan vardır


o erenler toprağında


bil ki tarlalarda güneş var


bil ki düşlerimiz o uzak zifirlerde


 


bir kent ayaklarımın altından geçiyor, bağcıklarım çözük


düşlerimde bana “geeel” diyor o kent


bir kent baba yurdumda bize ağlıyor


dudakları ıslatıyor çoban çeşmesi


bir kent taa orada ‘gitmesek de, kalmasak da...’


 


al toprak, sıcak toprak, soğuk sıcak suları


karşımda gurbette geçen gençlik


al toprak hep uzaklarda hem de çok yakında


bir düş ellerimden sıyrılıyor


çığ yaklaşıyor, ben uzaklaşıyorum


kapımı çalan dost ayağıma basıp duruyor ikide bir


doyumsuzluklara, öfkelere meydan okuyor


aralıksız şarkılar söylüyor çocuk korosu


sanayi çöplüğünde buruk bir yalnızlık


adamın gözünde ağlayan bir gençliğin seyir defteri


 


karanlık odalar vardı geldiğimizde buralara


birliktelikler vardı karlı gecelerde...


biz de mi katıldık bu azrail kervanına


sanki bir karabasan şiiriydi geçen zaman


Oslo tiyatrosunda bir geçkin dul


Edinburg’ta mavi saksılar, doğum günleri


ne bayram, ne noel


paramparça bir bahar


acılar ve o acı cadılar


bohem kadınlar ve kaçamaklar


 


“son pişmanlık neye yarar” diye inliyor şarkılar


“her şeyin bedeli var...”


yitmiyor kafeler ne de barlar


buralara geldiğimizde biz


karanlık odalar vardı


vardı...


belki buruşuk bir mektup çıkar kutudan


yeni bir film gelir sinemalara


kat kat büyür karşımda kışın buzları


belki de bir açık hava tutukluluğu bu


kalbini ver bu türküye dost


bu   ü l k e m i z d e n    geliyor


 


yüreğim çırpınıyor ikide bir


yaslarda mıyız?


yoksa soğuktan mı bu...


 


otların uçlarında kırağı


dinlemem artık akşamları


yırtar kuru yaprakları yellere savururum


yüreğim çırpınıyor ikide bir


ceylanın gözleri bulut rengi


penceremde o kara kış, tipi ve eski mektuplar


şimdi tarlalarda güneş vardır belki


burada karanlık odalar..


                                                       

                                                                                                                                 Cem Güneş